Pet Sematary (1989)




Pet Sematary (1989)

Korku edebiyatının en önemli ismi Stephen King’in kariyerinin ilk dönemini geride bıraktığı zamana denk düşen irkiltici romanı Hayvan Mezarlığı (Pet Semetery), aynı adla 1989’da sinemaya uyarlandı. Kendi eserinden yapılacak uyarlamada senaristliği de üstlenen King, 90’lı yıllarda türü sevenler arasında ufak çapta bir korku efsanesine dönüşecek filme büyük katkı da yapmış oldu böylece.Filmde, bir kasabaya yerleşen sevimli bir ailenin Church adlı kedilerini kaza sonucu kaybetmeleri ve ana karakterimiz Louis’in, onu evlerine çok da uzak olmayan bir Kızıldereli mezarına gömmesiyle ailesini farkında olmadıkları bir tehlikenin kucağına atması ele alınıyor. Kedi geri dönecek ama bir daha eskisi gibi olmayacaktır. Ölü hayvanları geri getiren Kızıldereli mezarına ya bir insan gömülürse ne olur sorusunun gündeme gelmesiyle ivme kazanan hikaye, korkutucu bir sona yürüyor.Filmi romanla birlikte ele almak istiyorum. Öncelikle Stephen King’in hikayeyi bir lanet üzerine kurduğunu söyleyerek başlayalım. Nedir bu lanet? Kızıldereli inanışına göre kutsal mezarlığa gömülenler kısa sürede hayata dönerler. Ancak, bu belki de sadece Kızıldereliler için geçerlidir. Çünkü eline Kızıldereli kanı bulaşan yeni Amerikan halkı için bunun lanetten başka bir şey getirmesi düşünülemez. Mezarlığa gömülenler geri döndüklerinde hayvan veya insan farketmeksizin eski kimliklerinden, benliklerinden geriye hiçbir şey kalmamaktadır.Hikayenin zombi alt türüyle çok yakından akraba olduğunu ve aslında klasik zombi kavramına yeni bir yorum getirdiğinin altını çizelim. Dirilip geri dönen canlı, maruz kaldığı lanetin esiri oluyor ve saldırgan bir tutum sergiliyor.Belki de Kızıldereliler bu şekilde intikamı alıyorlar, bu nokta yoruma açık.Filmin ana teması ölüm ve getirdikleri… İnsanoğlunun ölümü kabullenmesi ve Tanrı’nın işine karışmaması gerektiği düşüncesiyle, filmde sıklıkla “Bazen ölüm daha iyidir” söylemi tekrarlanıyor. Özellikle de çocukların ölüme bakışı ve ailelerini çıkmaza sokmaları üzerinde duruluyor.Hayvan Mezarlığı’nın genel havasına baktığımızda düşük prodüksiyon kalitesi sebebiyle -yani dış etkenler sebebiyle- arzulanan korku filmlerinden biri olamadığını görüyoruz. Atmosfer oluşturmada kısmen başarılı olmasına karşın oyuncuların ve yönetmenin vasatlığının filmin önünü tıkadığını söyleyebiliriz. Ayrıca senaryoyu da kaleme alan King’in romandaki tekinsizliği, insanı irkilten durumları, detaylı tasvirleri senaryoya aktaramaması, bununla birlikte filmde olayların hızlı akması büyüyü bozmuş. King’in irili ufaklı pek çok detayı değiştirmesi ise yapımcı baskısı olabilir. Romanda seyirciye bırakılan nefis finalin, ucuz bir sonla değiştirilmesi de yapımcı baskısı kanısını kuvvetlendiren bir detay olarak karşımıza çıkıyor. Üç bölüme ayrılan romanda her bölüm Yohanna İncili’nden alıntılarla açılıyor ve Hz. İsa’nın en büyük mucizesi olarak bildiğimiz Lazarus’un dirilişi ile paralellik kuruluyor. Hikayeyi destekleyen ve zenginleştiren bu detayın da bizzat King tarafından kesilmesi filmin aleyhine işlemiş.Peki, yazıda değindiğimiz olumsuz özelliklerine rağmen Hayvan Mezarlığı’nı popüler ve sevilen bir korku filmi yapan nedir? Bana kalırsa King’in bu eseri, geniş kitlelere romandan çok filmle ulaştı. Romanı okumamış korkuseverleri tatmin edecek düzeyde bir başarısı var. İşlerin iyice sarpa sardığı final bölümü -değiştirilen kısmı dışında- “korkutucu” tanımının hakkını veriyor.

Pet Sematary (1989) Trailer