Amerikan sineması altın çağından bugüne dek türlere yön veren, eğilimleri belirleyen bir sinema oldu ve ABD'nin geçtiği süreçler de sinemasını doğrudan etkiledi. Bu etkiden en çok nasibini alan türler korku ve bilim kurgu oldu diyebiliriz. 60'lı yıllardan itibaren Amerika-Rusya arasındaki silahlanma yarışı ve nükleer savaş tehlikesinin iyice artması 1963’te yaşanan Küba füze krizi, iki ülke arasındaki anlamsız rekabetin medeniyeti yok edebileceği, insanoğlunu kıyametin eşiğine getirebileceği paranoyasını had safhaya ulaştırdı.bu da Amerikan bilim kurgu sinemasını çıkacak bir nükleer savaş sonrası geleceği öngören filmlere yöneltti. Olası bir nükleer savaş sonrasında insanoğlunun hayatta kalıp kalamayacağı, şayet kalırsa onu nasıl bir hayat ve nasıl bir dünya beklediği sorusu 70’li yıllar bilim kurgu sinemasını derinden etkiledi. 60’lı yıllarda ilk örneklerini izlediğimiz post apokaliptik bilim kurgular, 70’lerde bir kimlik kazandı. O dönem başka örnekler de çıktı fakat 1975 yapımı L. Q. Jones filmi A Boy and His Dog, çölleşmiş yeryüzü tasarımıyla Mad Max’in ana esin kaynağı oldu. Bu alt türde A Boy and His Dog’ın yakalayamadığı popülerliği devam filmi The Road Warrior’ın da etkisiyle Mad Max kazanınca; kıyamet sonrası alt türünün atmosferiyle örnek alınan ve akla gelen ilk örneği, George Miller’ın efsane serisi oldu. Modern dünyanın adım adım yok oluşuna tanık olduğumuz seri, aksiyonunu ve yarattığı heyecanı bir kenara koyarsak insanoğlunun kendi sonunu hazırlayacağına vurgu yapmasıyla önemsenmesi gereken bir distopyadır.
A Boy and His Dog (1975)
Serideki filmler hakkında yazmaya başlamadan önce George Miller'in Mad Max'i çekerken esinlendiği film.olan A Boy and His Dog hakkında biraz bilgi verelim. A Boy and His Dog Harlan Ellison'un nebula ödülü de kazanan aynı adlı novella' sından uyarlanan 1975 yapımı fantastik bilim kurgu kült bir filmdir.Filmde telepati yoluyla köpeği ile konuşan bir gencin nükleer bir felaket sonrasındaki dünyada yaşadığı macera anlatılıyor. bunun yanında kitapta anlatılan atmosfer filmdeki atmosferle birbirinden biraz farklıdır. kitapta harabe şehirler ve binalar varken filmde katıksız bir çöl atmosferi vardır. kitaptaki dünyayı oluşturmaya filmin bütçesi yetmemiş diye tahmin ediyorum.filmin senaryosu ütopik, distopik gelecek senaryoları arasında, kendisine has bir yer kazanmıştır.Film tabiri caizse abazanlığın had safhada olduğu bir dünyada geçiyor. öyle ki tecavüz edilip öldürülmüş bir kadını gören kahramanımız olaya " yav niye öldürdünüz ki bir kaç defa daha kullanılırdı bu" şeklinde yaklaşıyor.yeryüzündeki dünyada insanlar "becerelim, bir kenara atalım, hatta öldürelim" şeklinde hareket ediyor. ancak aşağıdaki yani sığınakta yaşayanlar ise kontrollü bir şekilde üreyebilmek için yeryüzünden sperm donörü bulma peşindeler.filmdeki asıl tezat ise; yukarıda küçük çocuklar etrafta görülebilirken, aşağıda sadece yetişkinler var.köpeğin komik hikayeler anlatması da ayrı bir güzellik tabi. hem de ana karakterin yetersiz zekasından büyük keyif alarak.bana göre film özellikle sinema tarihinin en iyi sonlarından birine sahip ayrıca söz konusu köpeğin hayatı ise; ben de aynısını yapardım film bahsedilmeyi hak eden, gözlerden ırak kalmış filmlerden biri ve post-apokaliptik bir kara komedidir. Don Johnson, Jason Robards ve Susanne Benton gibi oyuncuların yer aldığı film, Golden Scroll ve Hugo ödüllerine de sahiptir.
A Boy and His Dog (1975) Trailer
Mad Max (1979)
Suç oranın arttığı ve çetelerin iyiden iyiye güçlendiği, devletin ise otoritesini kaybettiği, adaleti sağlamakta pek de başarılı olamadığı yakın bir gelecekte geçen Mad Max, bir giriş filmi olmasına karşın seyircisini bilgilendirme anlamında ketum davranan bir filmdir. George Miller, iki suçlunun peşine düşen polis biriminin amansız takibiyle filme hızlı bir giriş yapar. Önce polisler akabinde ise çeteler iş üzerinde gösterilir ve olayların tamamının yollarda cereyan etmesiyle filmin ana hatları belirlenir. Karakterlerimizi tanıdıktan kısa bir süre sonra da intikam teması öne çıkar. Polis biriminin en yetenekli ismi Max, eşi ve çocuğunu da düşünerek istifa etmek ister ancak Miller, kaçış olmadığını vurgular. Yakın bir gelecekte olmamız sebebiyle medeniyet ayaktadır ama çöküşün önüne geçilebilecek midir? İşte Mad Max’in bu soruya verdiği cevap devam filmlerinde net bir şekilde görülecektir. Miller’ın filmi post apokaliptik bilim kurgu alt türünü, yol filmleri ve aksiyonla buluşturur. Bu melezleşmenin etkisi sonraki yirmi yıl boyunca kıyamet sonrası bilim kurgularında karşımıza çıkacaktır.
Mad Max (1979) Trailer
Mad Max II: The Road Warrior (1981)
İlk filmin başarısı üzerine George Miller, tekrar kamera arkasına geçti ve daha görkemli bir devam filmiyle döndü. Miller’ın ilk filmdeki ketumluğunu da bir kenara bırakmasıyla Mad Max’in dünyasına ilişkin pek çok şey öğrendik. The Road Warrior’da ilk filmin dünyasından biraz daha uzaklaşıyoruz. Nedeni unutulmuş bir savaşın medeniyetin sonunu getirdiğini öğreniyoruz. Yeni dünya düzeninde sadece güçlü olanlar hayatta kalabiliyor. Max de onlardan biri: Tükenmiş, amaçsız kalmış, derbeder bir savaşçı olarak karşımıza çıkıyor. The Road Warrior’da hikayenin merkezinde petrol savaşı var. Max, ellerindeki petrolü çetelere kaptırmak istemeyen bir grup insanla yine bir miktar petrol üzerinden anlaşma yapıp savaşa giriyor. Miller'in, ilk filmin kıyamet sonrasında aksiyon formülünü daha da ileri götürerek kusursuz bir biçimde uyguladığını söyleyebiliriz. Mad Max üçlemesinin en önemli halkası olan The Road Warrior, bunu büyük oranda hikayenin kimliğini bulmasına ve daha çok kıyamet sonrası atmosferinin tam karşılığını bulabilmesine borçlu diyebiliriz. Elbette Mad Max’in etkileri saymakla bitmez: filmde kullanılan araçlardan, kostümlere kadar o dünyanın içindeki birçok detayın kopyalandığını söylersek yanılmış olmayız.
Mad Max II: The Road Warrior (1981) Trailer
Mad Max III: Beyond Thunderdome (1985)
Bizi ikinci filmin 15 yıl sonrasına götüren Beyond Thunderdome, Mad Max Üçlemesi’nin en zayıf halkası olarak selamlandı. Üçüncü filmde yol savaşçısı Max, çöldeki yolculuğuna devam ediyor ve kendisini Bartertown adlı bir mini şehirde buluyor. Burada kısıtlı teknolojik imkanlarla medeniyetin yeniden inşa edilme çabasını görüyoruz. Filmin ilk 40 dakikasına tekabül eden Bartertown bölümü, iç mekanda geçmesinin de etkisiyle karanlık bir tonda ilerliyor ve ilk iki filmin bir tekrarı olmamayı başarıyor. Ne var ki, Max’in çocuklardan oluşan bir kabilenin misafiri olduğu ikinci bölümde hızlıca düşüşe geçiyor filmde bir Mad Max klasiği olan kaçmalı-kovalamacalı hikaye örgüsü daha kısa olmakla birlikte üçüncü filmin son kısmında da var. Beyond Thunderdome’da belli bir gün işaret ediliyor: Kıyamet günü… Dolayısıyla bizi Mad Max’in dünyasına ulaştıran savaşın, uygarlığın izlerini silen bir nükleer savaş olduğu gerçeği netleşiyor. The Road Warrior’ın açılışında bahsedilen savaşlar, sanki uzun bir sürecin sonucunda dünyanın bu hale geldiğini söylüyordu. Diğer iki filmin aksine Beyond Thunderdome, seriye nokta koyarken umut aşılamayı da ihmal etmiyor.
Mad Max III: Beyond Thunderdome (1985) Trailer
Mad Max IV: Fury Road (2015)
Avustralya yapımı olan ve yine George Miller'in yazıp yönettiği bu film, Çılgın Max serisinin dördüncü filmi olma özelliğini taşımaktadır. Serinin diğer filmlerinde Mel Gibson tarafından canlandırılan "Mad Max" karakterini bu filmde Tom Hardy canlandırmaktadır. Charlize Theron, Nicholas Hoult ve Hugh Keays-Byrne oyuncu kadrosunda yer almaktadır.Filmin konusu Nükleer savaşın ardından dünya, çöllerin yaygınlaştığı ve susuzluk probleminin arttığı bir yer haline gelmiş, aynı nedenle medeniyet çöküşe doğru sürüklenmiştir. Hayatta kalma içgüdüsü had safhada olan Max eşi ve çocuğunu kaybetmenin ardından huzuru ararken, Savaş Çocukları tarafından esir alınır. Bölgenin su ve benzin gibi kaynaklarını elinde tutan hükümdar Ölümsüz Joe'nin bölgesinde kan torbası olarak tutulan Max, her an kaçış için fırsat kollamaktadır.Ölümsüz Joe'nin emriyle benzin ikmali için göreve çıkan Furiosa, belirlenen rotasından çıkınca Ölümsüz Joe ve adamları bir sorun olduğunu anlar. Kısa sürede Joe, eşlerinin Furiosa tarafından kaçırıldığını öğrenecek ve Savaş Çocukları ile birlikte Furiosa'nın peşine düşecektir. Kan torbası olarak bir aracın önüne bağlanan Max da ister istemez bu kovalamacaya katılır. Kimyasal bir çöl fırtınasının ardından zincirlerinden kurtulan Çılgın Max, Furiosa ile yanındaki eşleri esiri olarak alacak, kısa süreli çıkar ilişkisi yerini dostluğa bırakacaktır. Yeşil Diyarları arayan Furiosa, en sonunda kendi halkını bulacak ancak geride artık yeşil hiçbir şeyin kalmadığını öğrendiğinde umudunu kaybetme noktasına gelecektir. Çılgın Max'ın planı ise geri dönüp, peşlerindeki tiran Joe'yi atlatarak onun sahip olduğu kaynakları ele geçirmektir.
Mad Max IV: Fury Road (2015) Trailer
Mad Max Video Game (2015)
Oyunumuz Max’in tıpkı Fury Road’taki gibi War Boys’a yakalanması gibi başlıyor. Ölümsüz Joe’nun (filmde yer almayan ama çizgi-romanında şöyle bir görünen) üçüncü oğlu Scabrous Scrotus’a hizmet eden adamlar kahramanımızın elindeki her şeye, silahlarına, arabasına, hatta kıyafetlerine bile el koyuyorlar. Ama filmin aksine onu esir almayıp çölün ortasında ölüme terk ediyorlar. Filmle oyun arasındaki benzerlikler de burada sona eriyor.Aç, susuz ve arabasız kalan Max çok geçmeden Chumbucket adında, kambur ve yarı çatlak bir mekanikçi ile tanışıyor. Kendisi motorlar konusunda oldukça yetenekli biri ve her nasılsa Max’i tanıdığını, onun her şeyi değiştirecek Aziz olduğunu iddia ediyor. “Sen O’sun…Sürücü,” diyor ona.Evet, tıpkı eski filmlerde olduğu gibi… Max’in hayatta kalmak için yeni bir arabaya ihtiyacı var,Chumbucket’ın ise doğası gereği bir araba inşa etmeye.Böylece bu uyumsuz ikili beraber çalışmaya ve Magnum Opus adındaki yeni aracımızı neredeyse sıfırdan tasarlamaya koyuluyorlar. Magnum Opus Her ne kadar kelime anlamı “başyapıt” olsa da ilk başlarda dört tekerlek ve bir direksiyondan oluşan, paslı bir araba iskeletinden fazlası değil.Neyse ki yeni yoldaşımız önce ona şase seçebileceğimiz (4-5 modelden istediğinizi seçebiliyorsunuz, ama hepsi paslı ve eski) bir yere yönlendiriyor bizi, sonra da aracımızı güçlendirmek için gereken parçaları bulmamıza yardımcı oluyor.Magnum Opus’un modifikasyon seçenekleri oldukça detaylı. Tamponundan tutun da egzozuna, kapılarından kaportasına kadar her yerine zırhlar, metaller ve dikenler ekleyerek onu tam bir yıkım makinesi hâline getiriyoruz. Tabii bunu yapabilmek için bazı görevleri yerine getirmek ve bir de bol bol metalik hurda (scraps) toplamamız gerekiyor.Hurdaları düşman araçlarını patlatarak,üsleri yok ederek, haritada ilgili noktaları keşfederek ve daha pek çok yolla elde edebiliyoruz. Bunun yanı sıra Max’in kıyafetlerini, dış görünümünü ve yeteneklerini geliştirmek için de hurda kullanıyoruz.Oyunda bazı şeyleri göz önünde bulundurmamız gerekiyor.Öncelikli olanlar yakıt göstergemiz.ve su bunlar çorak topraklardaki en değerli iki şey ve ikisi de zor bulunuyor, ikisi de ölümüne savunuluyor. Neyse ki yakıt depomuz çok da hızlı boşalmıyor.Ayrıca arabanın bagajında yedek bir bidon da taşıyabiliyoruz. daha sonra aracımızın hasar göstergesi geliyor. Eğer çok fazla darbe alırsak bir yerden sonra motorumuz alev almaya başlıyor ve beş saniye içinde havaya uçuyor.Tam bu noktada devreye yine Chumbucket devreye giriyor ve bir elinde yangın tüpü, diğerinde İngiliz anahtarıyla başlıyor onu tamir etmeye. Ancak bu esnada aracımızı sabit tutmamız gerekiyor. O nedenle çevremiz düşmanlarla kuşatılmışsa dışarı çıkıp sağa sola taklalar atarak üstümüze süren manyaklardan kaçmamız, pompalı tüfek mermimiz varsa birkaçını Valhalla’ya postalamak gerekebiliyor. Düşmanlarımızı yendikten sonra üstlerini arayarak hurda stokumuzu artırabiliyoruz.Arada bir de kulaklarımızı sağır eden, muazzam derecede güçlü kum fırtınaları geçekleşiyor.Böyle zamanlarda hemen kendimize bir sığınak bulmamız gerekiyor, aksi takdirde etrafta uçuşan enkazlara hedef olup ölmemiz işten bile değil. Bununla birlikte güvenli bir yer bulup fırtınanın dinmesini dışarıda beklediğimiz takdirde de rüzgarın sürüklediği paha biçilmez kutulara erişim hakkı kazanabiliyoruz da.Bu kutuların her birinden 200-300 adet hurda çıkıyor, ki oyun için bu cidden büyük bir rakam.