Nüfus Azaltma Operasyonları




Bütün istikrarsızlıklara, iç savaşlara, ekonomik dalgalanmalara rağmen dünya nüfusu hızla artmaya devam ediyor. Suriye ve Irak gibi örneklerin haricinde dünya genelinde bu artan nüfusun seyrini değiştirebilecek çapta bir olay meydana gelmiyor. Yapılan tahminlere göre 2050 yılında dünya nüfusu 10 milyara çok yakın olacak.

2050’ye kadar olan tahmini nüfus seyri şöyle:



Ülkeler özelinde farklılaşmakla birlikte dünya geneline baktığımızda bu nüfusun artması, orta ve uzun vadede çeşitli sorunları ve soruları gündeme getirebilir. Çünkü kaynaklar hızla tükenmektedir. Yapay zekâ gittikçe gelişmekte ve insanların sıkı sıkıya bağlı olduğu işleri devralmak için hazır olda beklemektedir.

Artan nüfus, Yapay Zekâ, Tükenen Kaynaklar ve İşsizlik

İnsanlar hayatı kolaylaştırıcı gelişmeler konusunda acelecidir. Çünkü zaman insan için mutlak bir prangadır. Bu prangayı gevşetecek yegane unsur, teknolojinin nimetlerinden olabildiğince faydalanmaktır. Dolayısıyla eğer bir işi robotlar ve yapay zekâ daha kolay ve doğru şekilde yerine getirecekse, insanların yorumuna bakılmaksızın o iş robotlara ve yapak zekâlara devredilecektir. Bu durum ilerleyen yıllarda dünyayı büyük bir işsizlik sorunun beklediğini göstermektedir. Öyle ki, şimdiden bu durum karşısında çeşitli önlemler alınmak istenmektedir. Örneğin Bill Gates, robot vergisinden bahsetmeye başlamıştır. Tahayyül edilebildiği kadarıyla bu gelişmeler kullanılan robot başına vergi koymakla kalmayıp insanlara da kaybettikleri işten dolayı ek ücretler verilmesini de gündeme getirecektir.Geleceğin dünyasını gözümüzün önüne getirelim. Bir tarafta bugünkü işlerin çoğunu devralmış robotlar, bu robotların sağladığı müthiş verimlilik ve sürat, diğer tarafta ise mutlu mesut şekilde çalışmadan para alan insanlar ve mükemmel şekilde işleyen sistem. Şimdilik en iyimser tahmin bu şekilde duruyor fakat bence böyle bir tablo olsa dahi zamanla çeşitli sorunlar açığa çıkar. Çünkü çalışmadan para kazanan insan fikri herkesin hoşuna gidebilecek bir fikir ama bu durum çeşitli sorunlara yol açabilir. Hayır, sadece sıkıcılık gibi naif bir sorundan bahsetmiyorum; daha büyük ve derin sorunlardan bahsediyorum. Buradaki kritik nokta, ilk başka çok güzel görünen ve bence de gayet makul olan bu düzende nüfusun aşırı derecede fazla olmasıdır. Çünkü tahminimce bu kadar fazla nüfusun hiç çalışmaması, başka sektörlerin doğmasına ve bunun da yeni çatışma alanları oluşturmasına neden olacaktır.Kişiden kişiye göre değişmekle birlikte genel olarak teknolojinin gelişmişlik seviyesinin insan doğasını çok da değiştirmeyeceği kanaatindeyim. Sonuçta gelişen teknoloji, insanlar üzerinde yeni sorunlar doğurmaktadır. Çünkü insanın kendi içindeki kırılganlıkları mutlak olarak var olmaktadır. Bir şekilde bu kırılganlıklar ve zaaflar ortaya çıkmaktadır.İşsizliğin artmasının yanı sıra bir diğer endişe verici durum ise doğal kaynakların hızla tükenmesi. Değerli yer altı madenleri için savaşlar yapıldığı zaten biliniyor ama su gibi en temel kaynakların da artık sıcak çatışmalara neden olması, dünyayı büyük bir kaosa sürükleyebilecek potansiyel taşıyor. Yenilenebilir enerji ve gelişen teknolojiyle birlikte alternatif kaynaklar oluşturulması gibi gelişmeler de ilk başta doğal kaynakları ikame edebilecek gibi dursa da, yukarıda bahsettiğim gibi bir ikilem burada da bizi karşılıyor. Doğal kaynaklarla giderdiğimiz ihtiyaçları yapay kaynaklarla geliştirsek dahi, yeni sorunlar karşımıza çıkabilir.İşsizlik, kaynakların hızla tükenmesi ve nüfusun hızla artması insanlığın geleceğine dair endişe verici bir durum teşkil etmektedir. Bu noktada karşımıza pek çok ihtimal çıkmaktadır. Fakat ben bu yazıda daha çok nüfusun azaltılması gerektiği ortadayken birilerinin gerçek anlamda nüfusu azaltmak isteyip istemeyeceğini anlatacağım. Evet ‘komplo teorileri’ne giren bir konu ama böyle diye de kesinlikle burun kıvrılmamalı.Komplo teorileri olarak konuşulan konuları ciddiye alan birisiyim ama bu tarz konuların popülerleştikçe değerini yitirdiğinin ve şarlatanların ortaya çıktığının farkındayım. Fakat bazı insanların bu şarlatanlara ve boş laflara bakıp komplo teorisi olarak sınıflandırılan iddialara tamamen yüz çevirmesini de doğru bulmuyorum. Komplo teorileri benim açımdan günlük siyasetten daha zevkli bir konu ve insanı şüpheye ittiğinden dolayı değerli görüyorum. Ama popülerleştikçe bu şüphe kayboluyor ve niteliksiz insanlar konuyu her gördüğü üçgene “aha kesin illuminati” demeye indirgiyor.Bence eğer dünyayı yöneten birileri varsa, onların kesinlikle bu artan nüfusu azaltmak isteyeceğini düşünüyorum. Yeri gelmişken belirtmek istediğim bir konu var. Hep denir ya, “Dünyayı yöneten küresel güçler” diye. Bence o “Küresel çapta plan yapıcı güçler” Çünkü yönetme tabiri eklendiğinde her şeyi tamamen kontrol altına alan birilerinden bahsederiz, ki bu bence abartılı bir yorumdur. Örneğin bir ülkedeki iktidar partisi o ülkenin başındadır ama her şeyi onlar yönetir demek doğru mudur? Kararları onlar alır ve insanları yönlendirir ama istemedikleri neticelerle de karşılaşabilirler. Halk onların istediğini yerine getirmeyebilir. İktidardaki gücün sadece imkânları fazladır. Bu onların düşen yaprağı bile kontrol ettikleri anlamına gelmez.Nüfusun azaltılması, komplo teorilerinin de ötesinde artık rasyonel bir seçim hâline gelmiş görünüyor. Katılaşmış bir kalbe sahip olmakla itham edilebilirim ama güçlü olanın zayıfı yenmesi nasıl bir doğa kanunuysa şu an dünyanın geleceği için insanların kurban verilmesi de o kadar rasyoneldir denilebilir. Bu durumu Stanley Kubrick de bir filminde incelemektedir. Meşhur Dr. Strangelove filminde nükleer saldırılar anlatılır. Filmdeki bilim adamı Strangelove, “İstemesek bile, insanlığın geleceği için kurban vermek gerekecek” der:



Bu söz bana göre tam da konumuzu anlatmaktadır. Ki filmde Sovyetlere karşı yapılacak nükleer misillemeden ve yıkımdan bahsedilmektedir. Ayrıca Kubrick öyle sıradan bir yönetmen değildir. Burada onun filminde geçen repliği örnek olarak vermemin sebebi de onun çeşitli özellikleridir. Onun bir gizli örgüt üyesi olduğuna dair çeşitli bulunmaktadır. Eyes Wide Shut başta olmak üzere bütün filmlerinde çeşitli mesajlar bulunmaktadır. Onun gösterdiği ve ima ettiği hususlar kesinlikle incelenmeli ve üzerinde düşünülmelidir. Kubrick’e dair şu yazı mutlaka okunmalı:

Guidestone




Nüfusun azaltılmasına dair komplo teorilerinin gündemde kalmasını sağlayan en yaygın somut verilerden birisi ABD’deki Guidestone(rehber taşı) adındaki anıttır. Bilindiği gibi dünya üzerinde hemen hemen yerde rastlanılabilen anıtlar pek çok gizemli unsuru bünyesinde barındırmaktadır. Gizli örgüt ismi verilen teşkilatların bu anıtlardan beslendiği ve onların rehberliğinde kararlar aldığı bilinmektedir. Çünkü bu anıtlar çeşitli sırları bünyesinde barındırır ve okültizim, mistisizm ve ezoterizm gibi dalların önemli bir araştırma alanını oluşturur. Bu tarz anıtlar uzaylılardan gizli ilimlere kadar pek çok şeyin kaynağı olarak görülmektedir. Ayrıca ilkellikten gelişmişliğe olarak özetlenebilecek doğrusal tarih anlayışını yerle bir etmeleri açısından değerlidir. Dolayısıyla eğer anıtlar aracılığıyla verilen bir mesaj varsa ciddiye alınmalıdır.Guidestone bir Stonehenge veya Mısır Piramitleri kadar eskiye gitmiyor. Bu anıt çok yakın tarihte 1979 yılında inşa edilmiş. Anıtın üzerinde büyük ihtimalle Musa’nın 10 emrine atıf yapacak şekilde 10 ilke yer almaktadır. Dört parçalı bir yapıdan oluşan anıtın her parçasının yüzeyinde Çince ve İngilizce gibi günümüzün en çok kullanılan dillerinin yanı sıra Babil, Antik Yunan, Eski Mısır, Sanskritçe gibi kadim dillerde de bu 10 ilke/emir yazılıdır. Anıttaki 10 ilke/emir şöyledir: “1- İnsan nüfusunu daima doğa ile uyumlu olarak 500.000.000'un altında tut. 2- Farklılıkların ve uygunluğun, gelişiminin çoğaltılmasını bilgece idare et.3- İnsanlığı yaşayan yeni bir dil ile birleştir.4- Tutku, inanç, gelenek ve her şeyi yönet.5- İnsanları ve ulusları, adil yasalar ve sadece mahkemeler ile koru.6- Bütün anlaşmazlıkları ülkeler üstü bir mahkemeye bağla.7- Küçük yasalar ve kullanışsız protokollerden kaçın.8- Kişisel hakları, sosyal görevler ile dengele.9- Gerçeği, güzelliği, aşkı, sonsuzlukla ahenk kurma arayışını taktir et.10- Dünyada bir kanser olma, doğaya yer bırak, doğaya yer bırak“500 Milyon rakamı, bu anıtı dikenler için ideal bir rakam olabilir fakat gelecekte eğer nüfus azaltma operasyonu yapılacaksa rakamlar çok da önemli değildir diye düşünüyorum. Zaten böyle bir operasyonu göze alacak güçte olanlar, hedefledikleri sayının değişebileceğini de bilirler.Anıtın sponsorlar kısmında “Altın çağı arayan bir grup Amerikalı” yazar. Bu söz çok önemlidir. Çünkü eldeki verilerin de gösterdiği üzere kaosun olmadığı bir dünya için nüfus azaltılmalıdır. Anıtı dikenlerin kullandığı takma at, “R. C. Christian”dır. Anıtın Güç-Haç Örgütü tarafından kurulduğuna dair iddialar da bulunmaktadır. Gül-Haç Teşkilatı ezoterik bir örgüttür ve dünya siyasetinde etkin rol aldığı belirtilmektedir. Örneğin Avrupa Birliği’nin tamamen bir Gül-Haç Teşkilatı olduğuna dair özellikle Aytunç Altındal’ın pek çok sağlam kanıtı vardır.Yani insanların ‘gelecekteki dünya’ dendiğinde akla gelen şöyle bir dünyaya nüfus azaltılmadan ulaşılamayacak gibi durmaktadır:



Geleceğin altın çağı yukarıdaki konsept çalışma gibi olmalıdır. Eğer böyleyse bu nüfus ve şartlarla böyle bir dünya yaratılması mümkün müdür? Bence değildir. Nüfusu azaltmadan böyle bir dünyaya ulaşmak gerçekçi değildir.Anıtta zaman kapsülü kısmı olması ve zamanı açılacak denmesi bu anıtın gelecek odaklı olmasının bir delili olarak gösterilebilir. Eğer burada kastedilen zaman yolcuğu ise uzak gelecek hedefleniyor olabilir.Artık bütün dünyaca ünlenmiş “gizli” aileler olan Rothschild ve Rockefeller’ın doğum oranlarını azaltmak istediği yaptıkları aşı bağışlarına bakılarak iddia edilmektedir. Bence bu iddia gerçeğe çok yakın. Çünkü bu ailelerin Türkiye’de çok zengin ve ünlü bir aile sayesinde yürüttükleri doğum kontrolü planları bilinmektedir. Dolayısıyla dünyaya iyilik amacıyla verdikleri ilaçların yan etkilerinde kısırlığın olması pek şaşırtıcı durmamaktadır. Ayrıca Microsoft’un kurucusu Bill Gates’in sahip olduğu vakfın yaptırdığı aşıların çocuklarda ölümcül derecede hastalıklara yol açtığı tespit edildi.Peki bu aileler veya gizli örgütler nüfusu azaltmak istiyorlarsa neden çizgi filmleri subliminal mesajlarla doldurup daha ergenliğe girmemiş çocukların beynine sex öğelerini işlemeye çalışıyorlar? Cevap bence basit: Aile kurumunu çökertmek. Geçmişe nazaran artık günümüzde ve gelecekte sexle üreme arasındaki makas giderek açılıyor. Üremek artık kaçınılması gereken bir olay hâline geliyor. Çocukların erken yaşta cinsellikle tanışması onları gayri meşru ilişkilere teşvik eder. Ayrıca mastürbasyon sıklığını artırır. Diğer yandan son zamanlarda dikkat ettiyseniz, eşcinsellik daha fazla görünür olmaya, sempatikleştirilmeye ve meşrulaştırılmaya başlandı. Bu durum ister istemez eşcinsel bireylerin daha fazla yaygınlık kazanmasına yol açacaktır. Bu da nüfusun azalmasına doğrudan etki eder.

Afrika deney sahası mı?

Dünya nüfusunu azaltmanın çeşitli yöntemleri bulunmaktadır; virüsler, Hastalıklar, Sağlıksız Ürünler, Savaşlar, Çevre Felaketleri, Doğal Felaketler ilk akla gelenleri.Güncel bir örnek olarak Afrika’daki Zika, Ebola ve AIDS virüslerine olası bir nüfus azaltma operasyonun deneyleri ve testleri olarak bakılabilir. Sonuçta bu virüsler Afrika’da olduğu için kimsenin umurunda olmaz değil mi? Sizden istirhamım, her gün muhatap olduğunuz gündeme ve konulara bakmanız Afrika’nın ne kadar yer kapladığını hesaplamanız. Yorulmanıza gerek yok ben söyleyim: Orası neredeyse hiç yokmuş gibi davranılıyor. Halbuki dile kolay; 1 milyarı aşkın insan yaşıyor orada. Birleşmiş Milletlerin Gelişmişlik İndexinin son sırası hemen hemen tamamen Afrika ülkeleriyle dolu. Dünyanın en bilinen medya kuruluşlarında ve akademi dünyasında, dünyanın aldığı seyre dair tespitler yapıldığında Afrika yokmuş gibi davranılıyor. Örneğin küreselleşmeden söz ederken, kimse Afrika’daki durumun vehametinden bahsetmiyor. “Dünya artık küresel bir köy” diyen insanların sadece Amerika, Avrupa ve gelişmiş Asya’yı kastettiklerini bilinçaltlarından anlayabiliyorsunuz. Evet Afrika’da da artık internet ve televizyon gelişiyor ama bu tarz gelişmeler oradaki sefil durumu ve dünyanın diğer bölgeleriyle arasındaki uçurumu yok etmiyor.Afrika’nın virüslere, hastalıklara ve kitlesel ölümlere açık hâlde olması, yazıda bahsedilen gizli örgütlerin iştahını gerçekten kabartıyor olabilir. Zaten hali hazırda Ebola, Zika ve AIDS gibi virüslerin yayılma alanları içerisinde Afrika birinci sırayı teşkil ediyor. Peki Afrika’daki bu salgınlara doğal olarak ortaya çıktı diyebilir miyiz? Evet gerçekten de Afrikalıların hâli içler acısı ama işin içine birazcık şüphe payı koyduğumuzda Afrika’nın son derece kolay bir test alanı olduğu karşımıza çıkmaktadır.Ben kesinlikle tamamen olmasa da bazı hastalıkların ortaya çıkarılıp denendiği kanaatini taşıyorum. Ebola, Zika veya AIDS yapay olarak ortaya çıkarılıp yayılıyor olabilir. Şimdi soru şu: Afrika’da denenen bu virüs ve salgınlar, dünya genelinde de yayılmak isteniyor mu? Eğer biz nüfusun azaltılmasından bahsediyorsak bu virüs ve salgınlar, karar vericiler açısından gayet tercih edilebilir yöntem çünkü yayılması kolay. Tabii dünya çapında etkili olabilmesi için güçlendirilmeleri gerekebilir.Afrika’nın deney sahası olma ihtimalini artıran bir diğer etmende kıtanın nüfusunun her şeye rağmen yükselmesi olabilir. Bu yüzden bu kıtayı küçük bir dünya olarak görmeleri ve kitlesel yıkımın etkilerini gözlemlemek için doğru bir yer olabilir.

Afrika’nın gelecekteki nüfus değişimi




Nüfusu azaltmak için kullanabilecekleri araçlar

1.Genetiği Değiştirilmiş Ürünler ve Fast Food’un kısırlık etkileri uzun süredir konuşulmakta.

HAARP teknolojisi de nüfus azaltımı için kullanılabilir. İyonesferi araştıran bu teknoloji sayesinde iklimlerin, doğa olaylarının, radyo frekanslarının, elektromanyetik dalgaların ve dünya yüzeyinin hareketlerinin kontrol edilebildiği iddia edilmektedir. Bu teknolojiyi ilk geliştiren ise Nikola Tesla’dır. Bu teknoloji sayesinde doğal görünen ama yapay olan felaketler meydana getirilebilir. Böylelikle insanların verdiği kayıplar, “kader ne yapalım” diye geçiştirilebilir.Tercih edebilecekleri bir diğer yöntem ise özellikle dünya siyasetinde her zaman yaptıkları gibi insanları siyaseten ve psikolojik olarak birbirlerine düşürmek. İnsanların ve kitlelerin genel yapısı böyle bir operasyona uygundur maalesef. Küreselleşme ve dünya vatandaşlığının top yaptığı zamanlarda bile insanların kimliklerine ne kadar sıkı sıkıya bağlı olduklarını ve bu bağlılığın onları çatışmaya ittiğini yaşanılan çeşitli olaylarla görmüş olduk. İç savaşlar, kimlik çatışmaları, din savaşları vb. her zaman tahrik edilmesi kolay unsurlar olmuştur. Bu tercihin çeşitli soru işaretleri de bulunmaktadır. Çünkü eğer bu iş birbirilerine düşman olan taraflara bırakılırsa kontrol etmek zor olabilir. Olası bir Üçüncü Dünya Savaşı’nda kullanılacak olan nükleer silahlardan kaçınabilecek bir yer var mıdır?Gelişen yapay zekâ ve robotları da kendi amaçları için kullanabilirler. Bilindiği gibi bu alanlarda çok önemli gelişmeler meydana gelmektedir. Çok yakında robotlar, insan hayatında daha fazla görünür olacaktır. Şimdilik insan nüfusu bu gelişmeleri hızlandırmak için gereklidir. İnsanların bu aletlerle vereceği tepkiler ve geri dönüşler, aynı Afrika’daki salgınlarda olduğu gibi veri depolarına saklanabilir ve nüfus operasyonu için gerekli olduğu zamanlarda bu verilere göre çeşitli yöntemler belirlenebilir. İnsanların robotlara ve yapay zekâlara bakış açıları işlerini ve hayatlarını kolaylaştırdığı ölçüde olumludur. Fakat uzun vadede bu yapay zekânın insan zekâsını geçebileceği konuşulmaktadır. Kendi çıkarını düşünen ve dünyanın iyiliğini isteyen bir robotun ilk yapacağı iş insanlara düşman olmaktır. Bu açıdan insanoğlu kendi özeleştirisini vermelidir.Yapay zekânın insan kapasitesini de geliştirdiğini daha önce de açıkladım fakat bazı yorumcular, yapay zekânın asla insan zekâsını geçemeyeceğini söylemektedirler. Bence bu haddinden fazla iyimser bir görüştür çünkü mevcut teknolojinin ivmelenerek ilerlediği düşünüldüğünde kısa ve orta vadede olmasa da, uzun vadede yapay zekânın insanı geçmesi çok yüksek ihtimaldir. Peki insan zekâsına yetişebilen ve hatta geçebilen yapay zekâyı, insanlara karşı programlamak sanıldığı kadar zor mudur?Yazıdaki genel çerçeve ve bu soru itibariyle iki seçenek ortaya çıkmaktadır; ya robotlar inisiyatif alarak veya hesaplamalar yaparak insanları yok etmeye veya köleleştirmeye başlayacaktır ya da sözünü ettiğimiz insanlar, bu yapay zekâyı kullanarak insanların tamamını veya bir kısmını yok edecektir. Hatta bir açıdan uzak gelecekte insan ve robotların ortak olarak kurabileceği elit bir dünyadan bahsedebiliriz.Farkındayım bilimkurgunun derinliklerine doğru yol almış gibi görünüyorum ama teknolojinin hızı düşünüldüğünde çok da imkânsız olmayacak öngörülerdir bunlar. Eğer konu bilim ve teknolojiyse “imkânsız” kavramını lügatimizden çıkarmamız lazım. Artık öyle bir durumdayız ki, Einstein’ın “hiçbir şey ışıktan hızlı gidemez” tespitini yerle bir edebilecek bulgular elde etmeye çalışabiliyoruz.
Burada anlattıklarımdan yola çıkarak çok fazla kalabalık nüfusa her zaman olumlu olarak baktığım anlaşılmasın. Sonuçta dengeli ve ölçülü olmak her zaman iyidir. Ama şu an itibariyle doğal kaynakların yok olmasına neden olan birileri bu kaynakları bahane ederek kendi refahları veya dünya tahayyülleri için nüfusu azaltmak istiyorlar.

Nüfus azaltma operasyonu sonucunda nasıl bir dünya oluşur?

Bu soruya doğru cevap verebilmek için onların tahayyülünü bilmemiz gerekli. Fakat şu anlık böyle bir imkânımızın olmamasından dolayı sadece çeşitli tahminler yürütebiliriz.
· İkili bir dünya sistemi mi olacak? İkili sistemden kastım, bir tarafta gelişmiş bölgelerin diğer yanda da gelişmemiş bölgelerin olduğu bir dünya düzeni. Bence bu zayıf bir ihtimal çünkü hali hazırdaki dünya sistemi de zaten böyle işliyor denilebilir. Dünyanın her yerinde ve şehirlerin kendi içerisinde dahi buna benzer bir sistem mevcut. Kaldı ki, bu kadar büyük bir operasyonu icra edebilen insanlar neden zayıf ve sefil insanları hayatta bıraksın?
· Tamamen operasyonu icra edenlerin hayatta kalabileceği bir düzen. Bence hedefledikleri asıl amaç bu. Bu noktada bir soru daha açığa çıkıyor: İnsanların bu operasyondan kaçmaları mümkün mü? Yani bir sığınağa veya mağaraya saklanarak, bu insanların amaçlarından kaçmak mümkün olabilir mi? Eğer çoğunluğu öldürmeyi başarırlarsa bunun için de çeşitli önlemler düşünmüşlerdir demektir. Zaten amaçlarına ulaşmak için son derece organize olmaları gerekmektedir.