Nükleer silahların icadı, yaygınlaştırılması ve bazı devletlerin bu tür silahları bulundurması sonucu uluslararası toplum ciddi tehlikelerle karşı karşıya kalmıştır. Karşı karşıya kalınan bu tehlikelerden biri de nükleer terörizmdir. Nükleer terörizm amaçlarına ulaşmak için terörü araç olarak gören çeşitli örgütlerin faaliyetlerini genişletmek için nükleer silahları kullanmasına nükleer terörizm denir.Otuzdan fazla ülkede yaklaşık 450’si sanayi ve 100’den fazlası bilimsel amaçlı olmak üzere kurulan reaktörler ve 10.000’den fazla kitle imha silahı bulunmaktadır. Bu durum da terör örgütlerine dünyanın en hassas bölgelerinde büyük terör saldırıları gerçekleştirebilmeleri için olanak sağlamaktadır. Bu alan içinde yüz binlerce uzmanın yer alması ve bu uzmanlar arasında terörizmi destekleyebilecek insanların da bulunması ihtimali durumun ciddiyetini ortaya koymaktadır. Bu şartlarda toplumu ciddi facialara yol açabilecek terörist saldırılardan korumak çok daha zorlaşmaktadır.Nükleer terörizm, terörist saldırıların en tehlikeli ve en çok zarar verebilecek şeklidir; birçok farklı türde ortaya çıkabilir. Bunlardan en tehlikelisi nükleer silahların çalınarak kullanılabilmesi tehdididir. Kitle imha silahlarının yapımı için kullanılan nükleer atıkların ve diğer materyallerin çalınması veya yasa dışı yollarla elde edilmesi de benzer bir tehdittir. Bilimsel amaçlı kurulan nükleer tesislere yönelik saldırılar ise büyük alanlara, su kaynaklarına radyasyon yayılmasına ve insan hayatını tehlikeye atabilecek daha ciddi birçok felakete yol açabilir.
Günümüzde nükleer terör tehdidi özellikle ABD’de çok ciddiye alınıyor. En dehşetli senaryo; bir terör örgütünün basit bir nükleer bombayı yapması ve bunu gizlice bir ABD şehrine taşıyıp patlatması. Bu ihtimal üzerinde ciddi çalışmalar yapılıyor.Hazır bir nükleer bombanın depodan çalınması ise ikinci ihtimal. Bir devletin desteği olmadan böyle şeyler mümkün değil. Devlet içinde çalışan bir kaç kişinin satın alınması veya terör örgütüne meyilli kişilerin gönüllü katkısı da mümkün. Fakat ABD gözünde bunun bir farkı olmayacaktır ve bombanın yapıldığı ya da çalındığı ülke, hedef alınacaktır.Nükleer bomba patladıktan sonra radyasyonlu çevre örneklerinde yapılan inceleme ile bu bombanın hangi ülkede yapılmış olduğunu anlamak büyük ölçüde mümkün. Çünkü bomba sahibi ülkelerin ne tür ham-madde kullandıkları biliniyor. Uygulanan teknik mekanizma da patlama sonrasında iz bırakıyor. Fakat şüpheler bitmiyor.Şu ihtimali düşünelim: ABD'yi başkasıyla vuruşturmak isteyen “X” ülkesi, hedef ülkeyi taklit ederek ürettiği bombayı, gizlice götürüp bir ABD limanında patlatabilir. Böylece, patlama sonrası bütün deneysel bulgular hedef ülkeyi gösterecektir.İster gerçek suçluyu bulsun, ister dolduruşa gelmiş olsun, intikam almak ABD'nin hasarını azaltmayacaktır. Bir ABD gümrük limanının bu şekilde batırılması demek, dünya ticaretinin büyük ölçüde sekteye uğraması demektir. Ayrıca, terör örgütünün “bir bombam daha var” demesi kaos ortamı oluşmasına şehirlerin boşalmasına yetecektir.Bazı ABD üniversitelerinde, akademik programın ötesinde, çok sayıda kişiyi nükleer terör konusunda bilgilendirmek için online eğitim kursları düzenleniyor.ABD; nükleer bombayı ilk defa yapan ülke, savaşta kullanan tek ülke, bu konuda en çok para harcayan ülke, başkası elde etmesin diye çırpınan ülke, … evet, terör örgütlerinden birinin bu bombayı kendine karşı kullanmasından korkuyor.Peki böyle bir ihtimal var mı? Başta eski ABD savunma bakanı W. Perry olmak üzere, ABD'nin aklı başında epeyce bilim ve siyaset adamına göre, evet, var.Dünya limanlarında bir yılda yapılan konteyner taşımacılığının sayısı 600 milyonu buluyor. Bu limanların hepsi aynı güvenlik standardını sağlamıyor ve buralardan da ABD limanlarına getir-götür yapılıyor. Her bir konteyner büyüklüğü nükleer bomba için yeterli saklama alanı sağlıyor. 600 milyon büyük bir sayı ve sızma ihtimalini arttırıyor. ABD'nin düşünen beyinleri okyanus ötesinden bir bela gelmesin diye çareler arıyor.
Dünya nüfusunun çoğunluğu gerçekleşebilecek nükleer terörizm saldırılarının doğurabileceği sonuçlar hakkında çok az bilgiye sahip ve bu yüzden insanlar bu tür saldırıların boyutunun ciddiyeti hakkında tahmin yürütemiyor. İstatistiklere bakıldığı zaman rakamlar bu tehlikeye karşı hassasiyetin arttırılması gerektiğini göstermektedir. Sadece son 20 yıl içerisinde Avrupa’da ve Amerika’da nükleer tehlikenin artmasına sebep olabilecek 150’den fazla olayın gerçekleştiği bildirilmekte. Bunların arasında nükleer tesislere yakın bölgelere yönelik saldırılar, bu tesislere sızma teşebbüsleri, nükleer uzmanlarına yönelik saldırılar ve kaçırma olayları, nükleer atıkların ve kitle imha silahlarının yapımı için gereken diğer materyallerin çalınması yer almaktadır. Bu tür faaliyetler birçok farklı yönde gerçekleşebilir ve bu faaliyetlerin doğurabileceği sonuçları tahmin etmek mümkün değildir, fakat bu sonuçların tehlike boyutları hiçbir zaman küçümsenmemelidir.Şu anda nükleer terörizm sosyal, siyasi, ekonomik, dini, teknik ve askeri bir fenomen olarak yeteri kadar araştırılmamıştır. Bu yüzden sorunun çözümü için çok yönlü bir girişimde bulunulması gereklidir. Bunun için tüm dünya liderlerinin bir araya gelmesi, bütün uluslararası camianın tabi olmasını gerekli kılacak uluslararası yasaların hazırlanması ve nükleer terörizmi ortadan kaldırmak için etkili bir sistem geliştirilmesi gereklidir. Çünkü bu sorun ancak bütün uluslararası toplumun ve uluslararası örgütlerin bir arada hareket etmesi sonucunda çözülebilir.Günümüzde nükleer terörizm konusunun gündemden düşürülmemesinin ve derinlemesine incelenmesinin gerektiği gibi bu tehlikeyi ortadan kaldırabilecek yöntemlerin araştırılması da şarttır. Bu amaçlara hizmet olarak çalışmada nükleer terörün çeşitli yönleri incelenerek tehdit boyutları ortaya konmaktadır.
Soğuk Savaş öncesi terörizmin genel tanımı “bir kişiyi öldürüp milyonları korkutmak için yapılan sembolik bir eylem” şeklinde yapılmaktaydı. 11 Eylül 2001’de ABD’ye yapılan terörist saldırılardan sonra “kurallar” değişti ve yapılan terörist eylemlerin karakteri insanların toplu şekilde öldürülmesi yönünde gelişmeye başladı. Teröristlerin, eylemleri için kitle imha silahları kullanma tehdidinde bulunmaları ya da nükleer terörizmin ortaya çıkması bunun en büyük nedenleridir. Nükleer terörizm, kişilerin veya terörist örgütlerin siyasi ve/veya ekonomik amaçları uğruna nükleer ve kimyasal silahları insanları toplu şekilde öldürmek, ekolojik zarar vermek, psikolojik etkileşim yaratmak için kullanması veya kullanma tehdidi içeren eylemleri gerçekleştirmesidir.Nükleer terörizm, teröristlere çok önemli avantajlar sağlamaktadır. Bunun en büyük nedeni nükleer silahların çok sayıda insana zarar verebilmesi ve medyanın ilgisini geniş çapta çekebilmesidir. Ayrıca bir terörist örgütün nükleer silah kullanma tehdidinin ne ölçüde gerçek olduğunu anlamak oldukça zordur. Dolayısıyla bu durum, nükleer tehdit altındaki bir ülkenin terörist şantajlara maruz kalması sonucunu doğurabilir.1990’lı yıllarda nükleer terörizm tehdidinin ortaya çıkmasının nedenleri şu şekilde gelişmiştir: İlk olarak, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ardından kitle imha silahlarının bütün türleri üzerindeki kontrol azalmıştır. İkinci olarak, enformasyon teknolojisinin gelişmesiyle birlikte insanların internetten kitle imha silahlarının yapımı için bilimsel ve teknolojik bütün bilgilere ulaşımı kolaylaşmıştır.
Hatırlanacağı üzere 1995 yılında Aum Shinriki terörist örgütü tarafından Tokyo metrosunda kimyasal madde “sarin” kullanılması, teröristlerin kitle imha silahlarına ulaşmasının ve eylemler için kullanmasının mümkün olduğunun ilk örneğiydi.Nükleer enerjinin geliştirilmesi, kitle imha silahlarına ulaşım kolaylığını ciddi bir şekilde etkilemektedir. Günümüzde 30’dan fazla ülkede 440 sanayi ve 280 araştırma reaktörü çalıştırılmaktadır. Sadece bin mega baytlık bir reaktör, bir yıl içerisinde 40–50 atom bombası yapılacak kadar platon üretebilmektedir.Devletler için en büyük tehlikelerden biri, nükleer silahların teröristler tarafından çalınması ve terörist eylemlerde kullanılma tehdidi içermesidir. Nükleer silah üretiminde kullanılan maddelerin teröristlerin eline geçmesi de aynı tehlikeleri içermektedir. Radyoaktif maddelerin teröristler tarafından kullanılması, tehdidinin ciddiyetini gelişen örneklerle doğrulamaktadır. Tıp, sanayi, kontrol ve ölçü aparatlarında geniş bir şekilde kullanılan radyoaktif kaynakların kontrollerinin yapılmaması, bu tür maddelerin binlercesinin kaybına yol açmıştır ve terörist örgütlerin bunları edinmesi kolaylaşmıştır.Nükleer silah kullanılarak yapılan eylemlerin bir örneği 23 Kasım 1995’te Rusya’da gerçekleşmiştir. Teröristler Moskova İzmaylovskiy Parkı’na radyoaktif izotop 137 ve dinamit içeren atom bombası yerleştirerek şehri bombalamayı planlamışlardı. Bomba, eylemciler tarafından patlatılmadan son anda yerli televizyon kanalına bildirilmiştir. Bu da, Rusya’daki Çeçen teröristlerin nükleer silahlara ulaşabildiklerinin ve onları eylemlerinde kullanabileceklerinin bir göstergesiydi. SSCB’nin dağılması, uluslararası nükleer güvenlik için korkunç bir tehlike yaratmıştır; çünkü Sovyetlere ait bütün kitle imha silahları bağımsızlıklarını kazanan dört ülke arasında dağıtılmıştır. Kitle imha silahlarının Kazakistan, Beyaz Rusya ve Ukrayna’dan Rusya’ya getirilmesi için siyasi ve ekonomik kargaşa içinde ciddi bir diplomatik gayret gösterilmiştir. Rusya Güvenlik Bakanlığı tarafından 2 bin nükleer bombanın Rusya’ya götürüldüğü bilinmektedir; fakat bütün kitle imha silahlarının koruma altına alındığına ve güvenli bir şekilde getirildiğine dair bir garanti yoktur. 1991 yılında ABD Güvenlik Bakanı Dick Cheney, “Meet the Press” Gazetesi’ne verdiği mülakatta Sovyetlerin nükleer silahlarına %99 kontrol garantisi vermesi durumda bile 250 nükleer silahın kontrolsüz kaldığını belirtmiştir.
ABD'nin “kara listesinde” yer alan 33 uluslararası terörist örgütün çoğu nükleer silah üretimi için kullanılan maddelere ilgi duymaktadır.El Kaide terör örgütü lideri Usame Bin Laden, 1998 yılında kitle imha silahların elde edilmesini bir “dini görev” şeklinde belirtmiştir. Afganistan’da El Kaide tarafından desteklenen eğitim kamplarında terörist örgüt üyelerine internetten, bilimsel ve teknolojik kaynaklardan, konferanslardan kimyasal, biyolojik, nükleer ve radyolojik silahlarla ilgili bilgiler verilmekteydi . Ayrıca El Kaide'nin tehlikeli kimyasal madde ve toksinler elde etmek için girişimlerde bulunduğu da bilinmektedir. El Kaide'nin Afganistan'daki “bürosunda” bulunan belgelerden Bin Laden’in nükleer silah üretimi için sanılandan daha ciddi projeleri olduğu belirlenmiştir . Bin Laden ve El Kaide örgüt üyeleri tarafından birçok kez nükleer silah üretiminde kullanılan maddelere ulaşma çabaları gösterilmiştir; fakat fiili olarak bu maddelere ulaştıklarına dair bir bilgi yoktur.Rusya istihbarat servisi, 1998 yılında Bin Laden’in yönettiği Pakistanlı terörist örgüte nükleer silah üretiminde kullanılan, belirlenemeyen miktarda uranyum satmaya çalışan bir grup teröristin yakalandığını belirtmiştir.Uzmanların görüşlerine göre, Bin Laden tarafından açılan ağ hâlâ nükleer madde arayışındadır. ABD istihbarat servisi, Laden’in nükleer bomba yapımı için kullanılan yüksek seviyede radyoaktif maddeleri elde etmesinden kuşkulandığını belirtmiştir. Bu maddelerin atom bombası yapımından ziyade atmosferin kirletilmesi için kullanılacağı düşünülmektedir.Harvard Üniversitesinin nükleer silahlar uzmanı M. Bann, Bin Laden ağının çok iyi bir şekilde organize edildiğini ve nükleer kaynaklara ulaşabileceği konusunda hiç şüphe duymadığını belirtmiştir.İsrail ve Rusya’dan gelen raporlara göre Bin Laden’in eski Sovyet nükleer kaynaklarına ve silahlarına ulaşmak için Çeçen teröristlerle işbirliğinde bulunduğuna dair belgeler bulunmaktadır .St.Petersburg Times Gazetesi, ABD yönetiminin verdiği bilgileri aktararak Amerikan istihbarat servislerinin kanıtlarına göre Bin Laden’in Afganistan’da nükleer silah üretimi için kurulan gizli laboratuvarı olduğunu belirtmiştir. Fakat Bin Laden’in fiili olarak kimyasal, biyolojik veya nükleer silah ürettiğine dair bir kanıt yoktur.New York Daily News Gazetesi, 1996 yılında para transfer etmeye çalışırken yakalanan ve daha sonra El Kaide örgütünden ayrılan Jamal Al Fadl’ın ifadelerine dayanarak El Kaide örgütünün tek tutuklu üyesi Mamdu Mahmut Salim’in, 1993 yılında Bin Laden’in nükleer silah elde etme çalışmalarında yer aldığını yazmıştır. Al Fadl’ın yüksek zenginleştirilmiş uranyum satın almak için Sudan yönetimi ile görüştüğü ve 1,5 milyon dolar karşılığında alınan maddenin kendisi tarafından M.Salim’e verildiği açıklanmıştır. Bu tür haberler, teröristlerin nükleer silah üretimi konusunda ne derece başarılı olabilecekleri sorusunu gündeme getirmektedir.1997 yılında Kevin O’Nil tarafından hazırlanan ve daha sonra web sayfasında yayımlanan raporda, teröristlerin nükleer içeren veya radyasyon saçan bir silah üretip üretemeyecekleri konusu ile ilgili detaylı araştırmalar yapılmıştır. Rapordan çıkarılan sonuca bakılırsa teröristlerin nükleer silah üretimi için gerekli bütün maddeleri elde etmesi çok zordur. Buna rağmen terörist örgütlerin bu olanaklara nükleer kaynakları çalma yöntemiyle zamanla ulaşabileceği ihtimali yüksektir. Fakat terörist örgütlerin, kaynaklardan nükleer silah üretebilme kapasitelerini değerlendirmek oldukça zordur.Devletin fiili bir desteği olmadan iyi organize ve finanse edilen terörist grupların kaynaklardan nükleer silah üretebilmek için gerekli uzmanlığa ve tesisata sahip olabilmeleri mümkündür.
1970’li yıllarda Güney Afrika’da nükleer silah üretimi için istihbarat servislerinin tespit etmesi zor olan basit makineler kullanılmıştır.teröristler de aynı şekilde küçük tesisatlar kullanabilirler. Teröristlerin bu silahları eylemlerinde kullanıp kullanmayacaklarına cevap vermek biraz daha zordur. Daha önceki dönemlerde uzmanlar nükleer terörizmin ortaya çıkmasının imkansız olduğunu söylemekteydi; fakat yaşadığımız dönemde bunu tekrarlamak doğru olmaz.Bugünün teröristleri siyasi amaçla değil, dini motiflerle hareket etmektedirler ve hedefleri olabildiğince fazla insanı öldürmektir. Bu yüzden ellerine nükleer silah geçtiği zaman kullanacaklarından şüphe duyulmamalı. Bugüne kadar terörist eylemlerde nükleer silah kullanılmaması, terörist örgütlerin önündeki ciddi siyasi engellerle açıklanabilir. 1990 yılında CIA, terörist örgütlerin eylemlerinde nükleer silah kullanmak konusundaki tedirginliklerinin “destekleyici” kaybetme korkusundan dolayı süreceği sonucuna varmıştı.